Dr. Ayşegül Çoruhlu
Cellular Longevity
Circadian Health
Reverse Aging
Longevity
Diğer Makalelerim
OKSİJEN YAŞLANMAYI NASIL ARTTIRIR veya NASIL AZALTIR?
Oksijen kullanmayan anaerobik bakteriler hariç neredeyse tüm canlılar oksijen kullanarak enerji üretip hayatta kalırlar. Oksijen canlılığın temelidir.
Ancak canlılık için oksijen kullandıkça, bunun için bir bedel öderiz. Bu bedel her nefeste aldığımız oksijen için en ideal şartlarda bile ürettiğimiz reaktif oksijen serbest radikalleridir. (kısaca ROS) ROS üretimi idealde %0.4-0.5 arasıdır. Bu oran oksijenin en efektif kullanımındaki orandır ve minimumdur. Ancak zamanla ve hatalarımızla oksijeni bu şekilde efektif kullanmayız.
Öncelikle ideal şartlarda bile oluşan bu ROS ların neden oluştuğunu hatırlayalım.
Oksijen nefesle akciğerden girdikten sonra kan ile dokulara ve oradan hücrelere ulaştırılır. Hücre içine giren oksijen , mitokondiri içerisindeki enerji üreten kısım olan elektron transport zincirinin en ucuna gder, bekler. Neyi bekler? Yiyeceklerden gelen ve enerji için kullanılacak elektronları bekler. Ağzımıza her attığımız lokmanın tüm o sindirim süreçlerinden sonra hücre içinde en küçük parçacığına ayrılmış hali elektronlardır. Bu elektronlar, adı üstünde elektron transport zincirinin üzerinde akarak kademeli olarak oksijenle eşleşirler. Elektron-oksijen birlikteliği sonucu , arada oluşan başka olaylar ile en son ATP dediğimiz enerji para birimimizi oluştururuz. Canı veren bu ATP nin varlığıdır. Ancak bu eşleşme tam denk olursa ROS az olur.
Tam denk olmak ne demektir?
Yiyeceklerden gelen elektronların aşamalı olarak fire vermeden oksijene kavuşması gerekir. Oksijen yetersiz olursa veya elektronlar fazla olursa (çok yemek) , işte o zaman enerji üretim hattında kaçaklar olur. Bu kaçakların adı işte ROS tur. Yani serbest oksijen radikalleri.
ROS, tüm yaşlanma ve hastalık süreçlerinin yandaşıdır. Ne kadar ROS o kadar, hastalık, o kadar hızlı yaşlanma.
Buraya kadar oksijenin efektif kullanılmasının önemini anlattık. Ancak yaşlanmanın kendisi zaten giderek oksijeni efektif kullanmayan hücre yapısı demektir. Bu pek çok sebepten olur. Örneklemek istersek,
Daralmış damarlar, yükselmiş kan şekeri, anemi, sertleşmiş hücre zarları, solunum sıkıntıları vs oksijenin hedef hücre içine taşınımını azaltır. Yaşlanma zaten elektron transport zincirinin de yaşlanmasıyla paraleldir. Zaten bu yaşlanmaya bahsettiğim eşleşmemiş oksijen elektron meselesi sebep olur. Bu durumda her zaman ROS artışı vardır. ROS bu zinciri de yaşlandırır.
Sonuçta yaşlılığın kendisi oksijenin azlığı veya etkili kullanılamaması sebebiyle kronik düşük düzeyli bir hipoxi yani oksijensizlik halidir. Oksijen ya azdır ya iyi kullanılamıyordur.
Oksijenin kullanılamaması enerji üretme yolaklarını oksijensiz yolağa çevirir. Bu yolak sonu laktik asitle biten, vücudu, doku ve hücre düzeyinde asitlendiren bir yolaktır. İnflamasyonda kanserde bu yolak aktiftir.Bu yolağın uzun süre kullanımı ve artan ROSa çözüm olarak hücrenin kontrollü intiharı anlamına gelen apoptoz sistemini devreye girer..Yani eskiyen hücre yok edilir ve tabii ki yerine yenisi yapılır.
Bu sistem gençlikte etkili işler ve korucudur. Ancak yıllar içnde çabuk hasaralanıp çabuk yerine yenisi yapılan hücrelerde başka bir kontrol mekanizması devreye girer. Senesens.
Senesens: çoğalması yenilenmesi durdurulmuş yaşlı hücre
Senesens vücudun mecburi bir savunma mekanizmasıdır. Eğer çok fazla ROS var ve hücre hasarı çok hızlı ise, tekar tekrar yeni hücreler yapmaya çalışmak risk içerir. Bu risk hem , yeni hücre yapımının kanser gibi kontrolsüz bir çoğalmaya gitmemesi içindir. Hem de her hücrenin kendini yenileyebilme kapasitesinin sonunu getirmemek içindir.
Her hücrenin replikatif hakkı yani kendini yenileyebilmesi DNA sınca kontrol edilir. Hücre kendini çok sık yenilemek zorunda kalmış ise buna bir dur denilir. İşte DNA nın kararı ile, artık hasta da olsa kendini yenilemeyen, ite kaka da olsa yapabildiği kadar iş gören eski hücreler topluluğu senensensi yani yaşlılığı oluşturur.
En başta söylediğim gibi, dokuların hücrelerin etkili oksijen elde etmesi ve kulaması ROS u azaltır. ROS az ise hücre maximum ömrünce iş görür erken ölüp yenilenmesi gerekmez. Böylece senesens ertelenir.
Ancak tam tersi durumda korucu sistem olarak hücre DNA kopyalama işi durdurulur. Oysa etkili oksijen kullanımı bunu erteler.
İşte burada vücuda giren oksijeni arttırmanın yollarını düşünmeliyiz:
Nefes sorunları olmamalı
Apne olmamalı
Akciğer sorunları olmamalı
Oksijeni taşıyacak damar darlığı sorunları olmamalı
Oksijeni taşıyacak eritrositlerin anemideki gibi azlığı olmamalı
Eritrositlerin şekerle hasarlanmaları olmamalı (HBA1C yüksek olmamalı)
Ayrıca, oksijen hücreye varınca orada efektif kullanımı sağlanmalı. Elektronlar ve oksijen birbirine doğru eşleşsin diye fazla gıda alınmamalı, gece açlığı ile ROS üretimi durdurulmalıdır.
Yaşlılık tedavisi olarak oksijenin önemi büyüktür. Hiperbarik oksijen kabinleri bu amaçla kullanılmış ve hücresel gençleşme sonucu alınmıştır.
Hiperbarik oksijen HBOT kısaltması, normal atmosferdeki oksijenden çok daha yoğun ve basınçlı oksijen sağlar. Bu oksijen hemoglobin veya eritrositle taşınan oksijen değil, kanda erimiş haldeki oksijeni arttırır. Oksijenin %98.5 u hemoglobinle taşınır ama %1.5 i kanda kendi erimiş olarak gezer. HBOT bunu 3 katına çıkarır. Böylece vücuda daha çok oksijen sağlanır.
Şimdiye kadar, yara tedavisi, diabet kan kaybı, karbonmonoksit zehirlenmesi gibi alanlarda 40 yıldır kullanılır. Ancak total gençleşme için kullanımı yenidir.
Bu oksijen-basınç-sağlık meslesini COVİd19 a da bağlamak isterim:
Covid19 da akciğerlerdeki MAS adı verilen yoğun inflamasyon , akciğerden oksijenin içeri girişini zorlaştırıyor. Basınçlı akciğer içine verilecek havadan önce basınçsız burun içinden yüksek oksijen verilir.
Benim fikrim hem tedavide erken protokol olarak hem de hastalık sonrası akciğer hasarı iyileşme süresince covid hastaları HBOT almalıdır.
Nacizene..