abla-fav

aysegulcoruhlu.com dan December 17,2024 tarihinde print edilmistir.

Corona Virüsü, Diğer Virüsler ve Bağışıklık

Corona-Virüsü-we-bagisiklik
ayşegül coruhlu hakkında

Dr. Ayşegül Çoruhlu

Cellular Longevity
Circadian Health
Reverse Aging
Longevity

Diğer Makalelerim

2030 Yılında Yaşlanma Duracak mı?
Longevity nedir?
Isınarak bağışıklığınızı arttırın!

Virusler ve Bağışıklık Üzerine,

Bağışıklık sistemi dediğimiz sistemlerimiz, iyi silahlanmış bir ordu gibi vücudu dış ajanlara karşı korur. Pek çok kolu (kolordusu diyelim) vardır. Burada ele alacağımız virüslerle olan mücadeledir.

Viruslerin giriş yolu ve virüslerin genel özellikleri:

Virusler vücuda mukozalardan girer.
Henüz mukozadan girmedikleri durumlarda, nasıl mukozayı güçlendirebiliriz? Bunu bir önceki yazımda anlattım.
Şimdi içeri girdikten sonraki savunmaya odaklanacağız.

Virusler hakkında ilk bilinecek şey,

1-Yaşamak için canlı hücreye ihtiyaç duyduklarıdır.
2-İkinci bilinecek şey ‘hücre içi ‘ intracelluler ajan olduklarıdır.

İntracellular ne demektir?

Adı üstünde virüsle ilk mücadelenin ‘hücre içinde’ verildiğidir.

Hücre içi – hücre dışı diye bağışıklık konuları mı var?

Evet.

İşte ilk ayrımı burada yapmalıyız.

Hücre içi savunmaya odaklanmalıyız. Çünkü;

Hücre dışı olan bağışıklık korunması ;

  • Vakit alır (vakit yok)
  • Sabit bir virüs yapısı ister (virüs sürekli değişiyor)
  • Antikorlar ile olur (aşı ile yapılmak istenen budur)

Ancak şöyle söyleyeyim: Bir virüse karşı oluşmuş antikor miktarının çok olması ile o virusün hücre içindeki miktarını belirtmez.

Yani ;

Antikor dediğin ancak ve ancak hücre dışı ajanlara karşı yapılıyor. Virusun , bakterinin veya mantarın , parazitin kanda dolaştığı zamanlarda.

Burada konumuz virusun hücrenin içinde olması ve oradaki ilk savunmanın önemi.

 Buraya kadar olan kısmı biraz tıbbi olarak açalım.

 

T lenfositler ve anti viral savunma:

Bağışıklıkta T hücrelerimiz var. Bir de B hücrelerimiz var.

T ler adını timustan alır.

Hani şu göğüs kemiğinin arkasında olan bağışıklık organı. Çocuklukta çok aktif iken giderek fonksiyonu azalan organ. İşte Bizim konumuzdaki T lerin, T harfi oradan gelir.

(NOT-Anadoluda üzüntülü zamanlarda ağlarken göğse vurulur. Sanki tam o yerin altındaki bağışıklık hücresi üreten timusa vibrasyonla dürtmek gibidir..Üzüntüyle bağışıklık düşer malum. Anektodal bilgi bu, medikal değil. Sıkılmayın diye yazıyorum)

Evet, bu T lenfositlerinin bizi ilgilen kısmı;

T helper ( yardımcı T hücreleridir).

Bu Thelperlar iki tiptir:

Th1 ve Th2.

İşte bize lazım olan güçlü bir Th1 Sistemidir. Çünkü Th1 HÜCRE İÇİ SAVUNMADA görevlidir.

Th1 : vürus için en gerekli şeydir.

Th1 savunması şu şekilde olur.

Virüs hücreye girdiğinde MAKROFAJ’ların bu virüsleri yiyip yoketmesi arzu edilir. Faj zaten yemek demektir. Makrofajlar virüse karşı ilk savunma hattıdır.

Makrofajın yaptığı, L-Arginin amino asidinden NO diye yazılan NİTRİK OKSİT isimli bir gaz üretmesidir.

Makrofajlar, ortada hücre içi bir saldırgan varsa NO üretirler.

NO NO NO NO NO NO NO NO NO

Hücre içi bir ajana hayır diyebimek NO ile başlar.

NO , şunu yapar: Bu gazdır. NO gazı solunumla aldığımız oksijenle beraber SERBET RADİKALLLER üretilir.

İşte hücre içi savunmada işte SİLAH = SERBESRT RADİKALLERDİR.

Burada ayrıntıya girmeden bu serbest radikallerin ;

*Superoksit

*H2O2 denen hidrogen peroxit

*Peroksinitrit gibi isimleri olduğunu bahsedip geçelim.

Ama bu kimyasallar aslında bizim kullandığımız oksijenli su, çamaşırsuyu vs gibi temizlikçilere benzer. Bunlarla virüslere saldırılır ve virusler ölür.

(NOT: Bu virüslerin yok edilmesi aşamasında, virüse saldırının uzaması sonrası bu maddeler  kendi kendimize de saldırabilirler ki tehlike corona dahil virüs işinde buradadır.

Ne zaman saldırır…..XXXX deposu bitince. O depo ne anlatacağım.)

Virusun hücre içindeki bu serbest radikal aracılı öldürülmesini anladık.  Ama  eğer ortada çok virüs varsa , aynı anda çok virüs giriyor veya hızlı çoğalıyorsa bu savaş ne kadar devam edebilir?

Savaş silahı olarak serbest radikaller kullanıldıktan sonra ve virüs öldürüldükten sonra hücre içinin ( savaş alanının ) temizlenmesi gerekir. Bu temizliği hücre içinde olan antioksidan sistem yapar.

Bu ifadeleri hep duyuyoruz zaten değil mi.

Konumuz antioksidan temiziliğin yetişemeyeceği kadar virüs savaşı varsa, bahsedilen serbest radikeller artık hücrenin kendisi için de bir tehdittir.

Serbest radikal , adı üstünde serbest ve radikaldir. Önüne gelene saldırır. (Ne zamana dek – nötralize olana dek. Yani onu yokeden antioksidana denk gelene dek.)

Antioksidanların tükendiği durumda, saldırı hücrenin kendisine olduğunda hücre için iki seçenek vardır 

Aslında tek seçenek var, hücrenin ölmesi mam hangi yolla ölmesi???

1-Apoptoz  : Bizi yaşatan ölüm           2-Nekroz: Bizi öldüren ölüm

Apoptoz; planlı organize olmuş hücre intiharı demektir.

Hücreler başlarına gelen olumsuz durumlarda bütünün hayrına yarmıyorlarsa intihar ederler.

Apoptoz için planma ‘süresi’ lazımdır. Hücrenin hala çalışabiliyor olması lazımdır.

Apoptoz sirkadiyen olduğu için bu döngüye uygun yaşanıyor olması lazımdır. (Apopitoz, gece, uykuda, açlıkla en çok olur. Eski hücrelerin yenilip yedek parça olarak kullanılması demektir.)

Virüslü hücre Apoptoz olacak zamana sahip olmayabiliyor. NEDEN?

Virüs yükü çok olduğu için savaş şiddetli geçiyorsa.

*Hem silah giderek tükeniyor…(NO nitrik oksit)

*Hem savaş alanı temizleyici ( antioksidanlar) azalıyor.

İşte o zaman total failure yani hücrenin nekroza uğraması söz konusu oluyor.

İşte aslında virüsle akciğerde yaşanan mesele aslında necrosis nektoz durumudur.

Bu total ve ağır nekroz- inflamasyon- ödem vs oksijenin akciğerden solunmasını engelleyerek tüm vücutta total hipoxia hipoksi yani oksijensizlik yapıyor. Yoğun bakıma yatan hastalara ventilatör ile solunum desteği sağlanmaya çalışılıyor.

Durum hem silah eksikliği hem savaş artığı temizliğinin yetersiz olması ise şimdi çözüme nerden yaklaşabiliriz?

Silah: NO dan üretilen NOS denen NİTROJEN radikalleri ve ROS denen oksijenserbest radikalleri.

Temizlik ise antioksidanlar ile.

Neymiş bu antioksidanlar?

Şimdi bu kısmı iyi anlamak lazım.

*NO ürerinden üretilen kısaca NOS denen serbest radikaller Nitrosatif stres yapıyor.

Siz şimdiye kadar Oksitadif stresi duyuyordunuz. Bu genel tabiriyle hepsini kapsar. Ama virüs  mücadelesinde NİRTOSATİF STRES ten daha çok bahsetmeliyiz.

  • Virus hücreye girdi.
  • Makrofajlar bunu gördü.
  • Argininden NO sentezledi
  • NO dan NOS radikalleri yapıldı.
  • Virus öldürüldü.

Artan NOS artıklarını temizlemek için kullanılan bir temizlik havuzu var!!!!!!!!!!!!!

Thiol pool =tiol havuzu= temizlik havuzu

Tioller dediğimiz şey SÜLFÜRLÜ bileşiklerdir.

 

İşte virüsün dokuya (burda akciğerde) nekroz yapacak kadar zarar verebilmesinin özü :

Thiol havuzunun tükenmesidir!

Tioller dediğimiz bu sülfürlü bileşikleri hemen tanıyacaksınız. Biz zaten onları antioksidanlar olarak biliyoruz.

Bazıları şunlar:

  • Selenyum
  • Glutatyon
  • Sistein
  • Asetil sistein
  • Same
  • TMG
  • MSM

Hatta bunların bitkisel versiyonlarını da çok dinlediniz:

  • Sarımsak
  • Brokoli
  • Karnıbahar
  • Beyaz lahana vs.vs.

Hatta sülfür havuzları vardır. Sağlık için girilir.Pis kokar. Rotten egg yani çürük yumurta kokuludur. Yemyeşildir.

Bıttım sabunu vardır mesela, sülfürlü sabun denir.

Sülfürün ne olduğunu az çok anladık değil mi?

İşte tüm bu sülfürlü bileşikler tiol havuzunu oluşturur.

Tiol havuzu , virüs savaşındaki savaş artığını temizlemekteki temizlikçilerdir.

Buraya kadar Tiol havuzumuzn dolu olması gerektiğini anlamak kolaydır.

Tiol havuzu yetersiz ise savaş alanı nekroz ile çökecektir.

Tiolleri nasıl arttıracağız konusuna girmeden, virüs dışında tiol havuzumuzu ne azaltır ona bakalım.

Ne kadar tiol havuzu o kadar köfte diyeceği ama,

Tam da ne kadar köfte o kadar az tiol havuzu diye konuya gireyim.

İşlenmiş Etler Tiol Havuzunu Tüketir

İşlenmiş et nedir? İçine nitritler konularak içlerinde bakteri üremesi durdurulmuş etler. Salam sucuk vs hepsi.

Tütsülenmiş olanlar, kurulutmuş olanlar.

Şöyle bir not açalım.

Bu bahsettiğimiz NO vardı ya , bu NİTRİT ve NİTRAT ifadeleri e onunla ilgilidir. Bunlar N yani Nitrojenli bileşikler. Çoğalınca NİTROSATİF strese sebep olanlar.

Sanayi ürünlerindeki istemeyen tür olan NİTRİT, bitkilerde olan ise iyi versiyonu Nitrattır. Biz dışardan sentetik nitrit istemiyoruz.

Nitrosamin ifadesini hatırlasanız kanserojen diye bilinir. Yanmış işlenmiş etlerde vardır.

İşte bu tip gıdaları aldıkça vucüdümuz bizi korumak için bu nitritler nitrosaminler için de sülfür havuzundan yani tiol havuzundan harcar.

İşlenmiş et nedir? İçine nitritler konularak içlerinde bakteri üremesi durdurulmuş etler. Salam sucuk vs hepsi.

Tütsülenmiş olanlar, kurutulmuş olanlar.

Şöyle bir not açalım.

Bu bahsettiğimiz NO vardı ya , bu NİTRİT ve NİTRAT ifadeleri e onunla ilgilidir. Bunlar N yani Nitrojenli bileşikler. Çoğalınca NİTROSATİF strese sebep olanlar.

Sanayi ürünlerindeki istemeyen tür olan NİTRİT, bitkilerde olan ise iyi versiyonu Nitrattır. Biz dışardan sentetik nitrit istemiyoruz.

Nitrosamin ifadesini hatırlasanız kanserojen diye bilinir. Yanmış işlenmiş etlerde vardır.

İşte bu tip gıdaları aldıkça vücudumuzun bizi korumak için bu nitritler nitrosaminler için de sülfür havuzundan yani tiol havuzundan harcar.

Demek ki:

  • İşlenmiş etler tiol havuzumuzu boşuna azlatır.

Başka nerelerden bu istemeyen NO artıklarını yani NOS ları yani bu nitrojenli bileşikleri alırız?

Sıralayalım:

  • Hava kirliğiWuhanda olduğu gibi ‘
  • Kirli şehir suyu
  • Sigara
  • Kimyasal atıklar
  • Organik olmayan gübreler ‘Bitkiler çabuk büyüsün diye Nitritli gübre eklenir ‘

Bitkiler için bir dip not açalım:

Bitkiler zaten nitrojeni kullanırlar.  Havadaki N harfli azot gazından bunu alır kullanırlar, Bitki çürüyünce topraktaki bakteriler tekrardan bunu havaya verecek şekilde işlerler. Azot döngüsü denir buna. Hayatın özüdür. Malum oksijenden çok Azot var atmosferde.

Ama biz sentetik olanını istemiyoruz..)

  • İlaçlar vs de etkilidir bu havuzu tüketmekte ama bu konuda ilaç gerekliyse kullanılması lazım. Belki gereksiz ağrı kesici kullanmamak gerektiği vurgulanabilir.
  • İlaç konusuna girince ereksiyon destekleri de NO üzerinden çalışır. NO damar açıcı olduğu için bu ilaçlar sentetik olarak NO artırırlar. AMA,  NO bu amaçla artırıldığında nitrit artıklarının temziliği için tiol havuzundan antioksidan harcanacaktır.

Peki bu tiol havuzunu biz kendimiz nasıl artıralım?

  1. Sülfürlü bitkiler, Sarımsaktan başlayarak, brokoli vs. Google edin.
  2. NO yu doğal arttıracak bitkiler:
    • Pancardan başlayarak, tüm mor ve koyu yeşil yapraklı bitkiler.(Not: NO silah olarak gerekli, sülfürlerde ortalık temizliğinde gerekli)
  3. Thiol havuzunu artıran diğer destekler:
    • Sistein içerenler (NAC,SAME,Glutatyon, selenyum, TMG,MSM)
  4. -Antioksidan savunmanın diğer elemanları;
    • Vitamin C : Vitamin c için ayrı bir yazı yazmalıyım. 3 saat aralıklı olarak bölünmüş dozlarla kullanılmalıdır. Antiviral savunmadaki yeri giderek tüm dünyada artacaktır.
    • Vitamin D. Th1 dediğimiz hücre içi savunma lenfositlerinin yüzeyinde vitamin D reseptöleri vardır. Doğru çalışmaları için vitamin D gereklidir.
    • Berryler: Mor olanların hepsi. Mürver başta olmak üzere, pancar , kızılcık, mor lahana, turp, yaban mersini,  … hepsi.
    • SOD, Katalaz …Antioksidan ezmiinlerdir.
    • Ozon desteği (H202 üreterek anti-viral de olsa, o da tiol poolu azaltacağından medikal olarak karar alınmalıdır. Bu konuda araştırma yetersiz.)
  5. -Prebiyotikler-Probiyotikler:

Bu konuda yarıntı yazmak isterim.

Barsaklarımızın bir fermantasyon tankı olduğunu unutmayalım. Tıpkı bitkilerin azot döngüsü gibi bizde de bir döngü var. Topraktaki bakterilerin bitkiden gelen nitrojenli bileşikleri işlemesi gibi , bizim bakterilerde dışardan gelen nitrojenli bileşikleri zararsız hale getirir.

Bahsettiğim işlenmiş et vs ile gelen nitritleri nirata çevirir . Nitrat zararsız olandır.

Burada ne anladık? Yediklerimizden veya hava kirliliğinden veya sudan veya sigaradan veya sentetik gübreli besinlerden aldığımız nitritleri, iyi bakeriler ile zararsız hale getiriyoruz. Böylece tiol havuzumuzu koruyoruz.

 

Zaten şöyle düşünün, barsak hastalıklarında tam ne oluyor? Lokal olarak orada nekrozlar oluyor (nekrozu, apoptozun tersi olarak kullanıyorum. Anlatmak istediğim lokal inflamasyon)

Böylece sızdıran barsaktan bahsediyoruz.

İyi bakteriler pek çok bakımdan işimize yararken, tiol havumuzu da koruyorlar .

(iyi Bakterilerin bitkilerden biturat yaparak barsak ve akciğer dahil tüm mukozaları korumasını anlamak için bir önceki yazıyı okuyunuz)

-Spriluna, kolostrum, beta karoten, beta glucan, propolis, artagalus, daha pek çok immundestekten bahsedilebilir. Ayrıntılara girmeyeceğim.

Çinko: Çinko desteği tüm mukoza sızdırmaları konusunda doku sağlamlığı için gereklidir. Yara iyileşmesi artırmsk için çinko kullanıyoruz. Akciğerdeki durum için de çinko desteği anlamlıdır.

Buraya da bir dip not ekleyelim: Covid19 un hücreye giriş noktası olan ACE2 reseptörü denen enzimdeki kofaktör çinkodur. Çinko bu enzime bağlanarak etkiliyse belki virüs bağlanmasını azalatabilir.

(Bu bilgi için yeterince medikal yayın yoktur. Bir fikir olarak yazdım)

Konu ACE2 iken, bu enzimi stabilize eden maddelerden birinin LİZOZİM olduğunu gördüm.

Lizozim bizim gözyaşımızda olan gözü bakteri virüsten koruyan bir enzim. Besinlerde nerde var diye baktım yumurta beyazında çok olduğunu gördüm.

Buraya yumurta beyanızı çiğ halde buruna ve  cilt yaralarının üstüne sürebilir belki diye yazayım.

Bunları yazmayabilirdim. Çünkü literatür bilgileri değil ancak ‘önce zarar verme’ prensibini koruduğum sürece zihnimdeki algoritmaları sizle paylaşıyorum.

Biliyorum ki bu post çıkar çıkmaz, hem ülkemizde hem yurtdışında bu açıdan konu ele alınacak.

Burada benden dolayı olduğu için demiyorum. Arketipsel olarak olaylar öyle gelişir hep. Şunun gibi, eğer Afrikada bir maymun muzu kirli yiyeceğine suya tutup temizlemeyi öğrenirse, eş zamanlı olarak başka kıtalardaki maymunlar da bunu başlatır. Birbirlerinden gördükleri için değil tuhaf –spooky bir quantum fenomeni olarak sanırım.

Şimdi özetle;

-Th1 savunma güçlü olmalı.

(Laboratuvarlarda Th17Th2 oranı ölçülebiliyor. Ama  fayda yok  testen , bulaştan kaçınmalıyız. Bu yazı sonrası konu abartılabilir. Şuan o testin önemi yok))

Th1 savunmada  virüs yoketmede kullanılan NO üzerinden  oluşan NOS lar temizlenebilmeli.

Temzilik için;

  • NOS artıklarını tiol havuzundaki sülfürlü bileşikler
  • Virüs çoksa ve tiol havuzu başka sebeplerden azalamışsa hücre hastalanır.
  • (NOT: Aging yani yaşlanmanın kendisi bir tiol azalması durumudur)
  • Apoptoz olsa sorun yokken nekroz varsa organ çöker.
  • Zaten bir başka kendini koruma mekanizması da, çok hücre harabiyeti varsa vücudun Th1 i tamamen durdurup Th2 tarafına kaymasıdır. (Th1-hücre içindekilerle savaş , Th2=hücre dışındakilerle savaş) Bu apayrı bir konu. Ucu kansere , allerjiye vs bağlanır.
  • NO yu doğal artırak beslenme
  • İstenmeyen nitrosamini azlatacak beslenme
  • Tiol havuzunu ve sülfürleri artıracak beslenme
  • Ve gereken destekler sıralandı.

Bitirmeden önce stresi de eklemek isterim.

Stres bağışıklığı düşürür demek ne demektir?

Niye azıcık stresle uçuk çıkar, zona olunur?

Kortizol, yani stres hormonu Th1 savunmayı bastırır.

Sirkadiyen olarak sabah yüksek olan zamanda Th1 sistemiz , geceye göre %100 e yakın daha az güçle savaşır.

Kortizol varsa Th1 çalışmaz. Th1 çalışmazsa ‘hücre içi ‘ virüsler herpesler vs çoğalırlar.

Şaka ile bitirelim ki stresimiz azalsın,:

Demek ki kortizolun yüksek olup Th1 savunmanın düşük olduğu saatlerde virüs bulaşmasından kaçınmak için yanlız takılacağız,. Akşamüstü insanlarla buluşacağız. Arkadaşlarınızı sarılıp öpecekseniz akşamüstü öpün.

Ha elektroniklerin ışıklarının gece de kortizol salgılattığını hatırlayın. Mum ışığında öpün…

Hepinizi öpüyorum….